son iki haftadır derslerimizde midterm olduğumuzdan değişik, eğlenceli yeni oyunlar oynamadık.bu dersin midtermi diğer derslerde midtermlerden farklılığının yanısıra, derste yapmaya alışık olduğumuz oyunlardan doğaçlamalardan bizi ayırdığı için diğer sınavlar gibi dersin favorim olan kısımlarından değildi. ama hiç zevk almadığım iki hafta geçirdim manasına gelmesin bu aksine, arkadaşlarımı dinlerken büyük keyif aldım. Ne kadar farklı ve enteresan insanlar hayatlar varmış dedim. bazılarında kendime bir yakınlık bazılarında ise zıtlık, bazılarında yapmak istemeyeceğim şeyler bazılarında isteyip te benim yapamadığım şeyler gördüm. herşey bi yana topluluk karşısında konuşmanın kimi insanları ne kadar heyecanlandırdığını gördüm, öyleki tanıdığım insanı tanıyamadım mesela Ahmet. hocamızın da dikkatinden kaçmadı zaten.
arkadaşları dinlerken "keşke bende bundan bahsetseydim" dediğim şeyler oldu ama zaten süreyi aşmış birisi olarak bi yandan da iyiki o anda aklıma gelmemiş demeden edemiyorum.geçen haftaki blog yazımda sınıfta anlattıklarımı paylaşmıştım. biraz ondan bahsedeyim yine. benim en büyük endişem sıkıcı bi sunum yapmaktı. ama sahneye çıkıp konuşmaya başlayınca gözgöze geldiğim arkadaşların hepsinde bir tebessüm veya gülüşler yakalayınca rahatladım, o modda devam ettim konuşmama ama dalmışım hocam zor uyandırdı :))
26 Aralık 2010 Pazar
16 Aralık 2010 Perşembe
bu hafta burada paylaşacağım en uygun şey sanırım sınıfta anlattıklarımı burda yazıya dökmek olacak sanırım.
neyseki burda süre kısıtlaması yok ve sınıfta söylediklerimi burda yazarken hocam karşıdan el sallamayacak :)
kendimi size nasıl anlatabilirim diye düşünürken, bunu yapabilmen,in en iyi yolunun arkadaşlarımın gözünde nasıl biri olduğumu öğrenmemin gerektirdiğine karar verdim ve bu sebeble bir kaç arkadaşıma beni anlatmalarını rica ettim.
tabi insanlar arkadaşları için iyi şeyler düşündükleri için, benim arkadaşlarımda güzel huylarımı saymaya başladı, mesela ağırbaşlı, terbiyeli, ... gibisinden şeyler söylediler.fakat benim istediğim bunlar olmadığı için onları uyararak daha tarafsız olmalarını, kötü huylarımıda çekinmeden söylemelerini rica ettiğimde işime yarayacak şeyler çıkmaya başladı.
ve ben bunlardan dikkatimi en çok çekenleri sizlerle paylaşmak istedim.
birincisi sakin ve durağan bir yapımın olduğunu söylediler, dışardan görünüş itibariyle bunda haklılar fakat, yakından tanıyanlar bilirki sinirlendiğimde bambaşka bir insan olabiliyorum, hatta bilgisayarda oyun oynarken klavye kırmışlığım bile var.
ikinci dikkatimi çeken konu ise istikrarlı olduğumu söylediler, fakat yine bunda da karşı örnekler yok değil hayatımda. mesela lise 3 de öss ye hazırlanırken girdiğim denemelerde hiç üstüsste 2 denemeden iyi sonuç alamamışımdır.
bi denemede ilk 3e girdikten sonra bir sonraki denemede son sıralarda kalmışlığım çok fazladır , hatta bu yüzden arkadaşlarım össden önceki denemen kötü geçerse rahat ol ama iyi geçerse mutlaka araya bir deneme daha sıkıştır diye takılırlardı
dikkatimi çeken bir başka konu ise sorumluluk alan biri olduğum konusuydu, bunu da ailemle ilişkilendireceğim için anlatmak istiyorum.
lisede yatılı okuduğum için sabahları annemizin sesiyle değilde kendimiz uyanmak durumunda kalırdık, ve ben lise de hep kendiliğimden uyanırdım ama bu durumu evdekilere bir türlü izah edemiyordum çünkü evde uykusu çok ağır birsiyimdir,
hatta bir yolculuk esnasında ben uyurken kaza geçirmişiz ben otobüs devrildikten sonra uyanmıştım.
kendimi anlatmak için arkadaşlarımın gözünde nasıl biri olduğumdan yola çıkmam daki bir başka sebeb ise onların beni tanımasının yanında benim de bazı özelliklerimi onlar sayesinde farketmiş olmamdır.
mesela hafızamın çok kuvvetli olduğunu söylemişlerdi nedenini sorduğumda ise herkesin cep numarasını ezbere bliyorsun demişlerdi. sonra test ettim kendimi gerçekten de o dönem rehberimde kayıtlı olan 200 ü aşkın numara ezberimdeydi.
son olarak bir şey daha eklemek istiyorum,
sıradışı, uç şeyleri yapmaktan da hoşlanırım.
mesela uzak mesafeden pinpon topunu su bardağına basket olarak girdirmeye çalışmak, yada kapağı kapalı çöp bidonuna basket atmaya çalışmak ççok eğlendiğim ve sonunda başardığım küçük oyunlardır.
umarım bunları okurken sıkılmamışınızdır, dinlediğiniz ve okuduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum...
kendini anlatan arkadaşlarımın arasında Abdulhamit'i burdan bir kez daha tebrik etmek istiyorum. bu midtermde başarılı bulduğum arkadaşları gözönünde bulundurunca farkettim ki, insanlasın aklında bişeyler kalacak şekilde sunmak gerekli. abdulhamit'in yanısıra, yolda doğan arkadaşı, 20 yıl içinde pizza ısmarlayacağını vadeden arkadaşı veya şinasi'yi unutmayacağım mesela...
neyseki burda süre kısıtlaması yok ve sınıfta söylediklerimi burda yazarken hocam karşıdan el sallamayacak :)
kendimi size nasıl anlatabilirim diye düşünürken, bunu yapabilmen,in en iyi yolunun arkadaşlarımın gözünde nasıl biri olduğumu öğrenmemin gerektirdiğine karar verdim ve bu sebeble bir kaç arkadaşıma beni anlatmalarını rica ettim.
tabi insanlar arkadaşları için iyi şeyler düşündükleri için, benim arkadaşlarımda güzel huylarımı saymaya başladı, mesela ağırbaşlı, terbiyeli, ... gibisinden şeyler söylediler.fakat benim istediğim bunlar olmadığı için onları uyararak daha tarafsız olmalarını, kötü huylarımıda çekinmeden söylemelerini rica ettiğimde işime yarayacak şeyler çıkmaya başladı.
ve ben bunlardan dikkatimi en çok çekenleri sizlerle paylaşmak istedim.
birincisi sakin ve durağan bir yapımın olduğunu söylediler, dışardan görünüş itibariyle bunda haklılar fakat, yakından tanıyanlar bilirki sinirlendiğimde bambaşka bir insan olabiliyorum, hatta bilgisayarda oyun oynarken klavye kırmışlığım bile var.
ikinci dikkatimi çeken konu ise istikrarlı olduğumu söylediler, fakat yine bunda da karşı örnekler yok değil hayatımda. mesela lise 3 de öss ye hazırlanırken girdiğim denemelerde hiç üstüsste 2 denemeden iyi sonuç alamamışımdır.
bi denemede ilk 3e girdikten sonra bir sonraki denemede son sıralarda kalmışlığım çok fazladır , hatta bu yüzden arkadaşlarım össden önceki denemen kötü geçerse rahat ol ama iyi geçerse mutlaka araya bir deneme daha sıkıştır diye takılırlardı
dikkatimi çeken bir başka konu ise sorumluluk alan biri olduğum konusuydu, bunu da ailemle ilişkilendireceğim için anlatmak istiyorum.
lisede yatılı okuduğum için sabahları annemizin sesiyle değilde kendimiz uyanmak durumunda kalırdık, ve ben lise de hep kendiliğimden uyanırdım ama bu durumu evdekilere bir türlü izah edemiyordum çünkü evde uykusu çok ağır birsiyimdir,
hatta bir yolculuk esnasında ben uyurken kaza geçirmişiz ben otobüs devrildikten sonra uyanmıştım.
kendimi anlatmak için arkadaşlarımın gözünde nasıl biri olduğumdan yola çıkmam daki bir başka sebeb ise onların beni tanımasının yanında benim de bazı özelliklerimi onlar sayesinde farketmiş olmamdır.
mesela hafızamın çok kuvvetli olduğunu söylemişlerdi nedenini sorduğumda ise herkesin cep numarasını ezbere bliyorsun demişlerdi. sonra test ettim kendimi gerçekten de o dönem rehberimde kayıtlı olan 200 ü aşkın numara ezberimdeydi.
son olarak bir şey daha eklemek istiyorum,
sıradışı, uç şeyleri yapmaktan da hoşlanırım.
mesela uzak mesafeden pinpon topunu su bardağına basket olarak girdirmeye çalışmak, yada kapağı kapalı çöp bidonuna basket atmaya çalışmak ççok eğlendiğim ve sonunda başardığım küçük oyunlardır.
umarım bunları okurken sıkılmamışınızdır, dinlediğiniz ve okuduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum...
kendini anlatan arkadaşlarımın arasında Abdulhamit'i burdan bir kez daha tebrik etmek istiyorum. bu midtermde başarılı bulduğum arkadaşları gözönünde bulundurunca farkettim ki, insanlasın aklında bişeyler kalacak şekilde sunmak gerekli. abdulhamit'in yanısıra, yolda doğan arkadaşı, 20 yıl içinde pizza ısmarlayacağını vadeden arkadaşı veya şinasi'yi unutmayacağım mesela...
12 Aralık 2010 Pazar
- merhaba
- merhaba
- nasılsın?
- iyiyim.
- yazalım mı?
- yazalım.
kaç saat oldu oturalı bilgisayarın başına, daha yeni başlayabiliyorum bu haftaki ders üzerine düşüncelerimi yazmaya.
-Ne mi yaptım onca vakit bilgisayarın başında?
- yok, yok facebookta da değildim msnde de, hatta pes bile oynamıyordum. :) dersi alan diğer arkadaşların bloglarını okuyordum, önceden de arasıra okuyordum bazılarınınkini ama bu hafta nedense herkes ne yazmış şimdiye kadar diye merek ettiğimden üşenmeden hepsinin bloğuna gözgezdirdim. Gayet okunası ve takip edilesi yazılar, bloglar var, derste yaptıklarımızı gözümün önünde canlandırmama yardımcı oldukları için blogları okumaktan da büyük zevk aldım. bir kez daha herkesin farklı bakış açılarına sahip olduğunu farkettim.
kendi bolag yazılarıma gelince, genel olarak o hafta yaptığımız çalışmalar hakkında küçük hatırlatmalar yaparak düşüncelerimi yazardım. ama bu hafta okadar çok şey yaptık ki, hangi birinden bahsedeyim? :) mesela BUSOS'tan gelen arkadaşlar için filmi ta en başa sardık, ,ilk dersi şöyle bir tekrar etmiş olduk, başka derste olsa buna review derdik ve muhtemelen sınav öncesi olurdu ve herkes gergin ve telaşlı bir halde hocayı dinliyor olurdu. özetele, bu dersimize has "review" imiz umarım misafir arkadaşlarımızı memnun etmiştir, yetmedi derlerse yine bekleriz dersimize ne de olsa bize kurban lazım bu derste :)
ha unutmadan ilk başta yaptığımız "hop" deme yarışında Pınar'ı abartısız güç kullandığı için kınıyorum, bizim orda olsa 'gevura mu vuruyon insafsız!' derlerdi. bi bayanın eli bu kadar ağır olmaz ki arkadaş :))
dönemin sonuna yaklaştığımızdan sıkıntılı günler bizi beklemekte, bu sıkıntılardan biri de 3 dakikalık kendimizi tanıtma konuşması şuan için, sanırım diğer arkadaşlarda zorlanıyorlar bunda, önümüzdeki hafta ders nasıl olacak merak ediyorum doğrusu. ben şahsen kendimi tanıyamamışım meğer :)
5 Aralık 2010 Pazar
uçuyom ben yaaa :))
yine bir çarşamba günü ama bu sefer 10-15 dakika erken başlayabilecekken koşullanmış arkadaşlar sebebiyle yine gayriresmi ders saati olan 13.30 da başladı dersimiz. bu kez çok daha farklı ısınma hareketlerimiz vardı; ne beceriksiz insanlarmışız 1den 10' kadar sayabilmek için ne kadar da uğraştık hem de azımsanmayacak kadar çok zayiat vererek. hele yusuf ve pınar'ın daha oyunun başında "dakika bir gol bir" türünden yanmaları dersteki sıcaklığın bir göstergesiydi :) patlamış mısırda ise resmen toplu katliam vardı :) bu oyunu esnasında daha önce izlediğim bir videoyu hatırladığımdan gülmeden edemedim :) http://www.vidivodo.com/466197/patlamis-misir-_-reklam yanmamanın imkansız olduğu bir oyundu ya patlayacağız yada deli fıkrasında ki gibi dibimiz tutacaktı ki o da yasaklanmıştı. bu iki oyun birbirine çok benziyordu, ve genelde farkettiğim ise herhangi birisi saydıktan veya patladıktan sonra biraz duraklama olmadan davrananlar, azıcık duraksamanın ardından davrananlara göre daha çok hayatta kalıyordu.yani düşünmeden hemen peşisıra atlamak lazım sanırım, trafikte arabasının ucunu en hızlı sokanın yol alırken, başkalarını bekleyenlerin daha çoook beklediği gibi.
ilk başta yaptığımız oyunda ise oyun dışı kalmamak çok da elimizde olan bişey değildi tamamen şansa bağlıydı çünkü benim yandığımda hem sağımdaki hem solumdaki hem de karşımda ki nasıl olduysa üçü de bana bakmayı tercih etmişlerdi :) çok direndim yaşamak için ama en fazla 3 canım vardı onunda hepsini tükettim :(
sonra yaptığımız doğaçlamalarda ise spontanelik kadar senkronizasyon da önemliydi, öbür türlü ses gelmeden görüntüsü gelen maç izlemek gibi bi durum sözkonusu oluyordu.
ve gelelim uçma muhabbetine. hocamızla gözgöze bakışıp kaybedenlerin ortaya koyduğu bu performans da sanırım herkesçe beğenilmiştir. süper kahraman deyince neden uçan bir kahraman gelir bilmiyorum açıkcası, düşününce batman, superman, hancock hatta gazman hep uçan süper kahramanlar :)
bide bu psikologların bu küçüklüğe inme derdinin hiç anlamamışımdır, belki askerden sonra uçmaya başladım arkadaş :)) fizikçilere göre de bisürü şey var fiziğe aykırı olan, bence fizik bi sürü şeye aykırı; eğer herşeyi fiziğe göre değerlendirirsek şu güzelim golü hiçe saymamız gerekir :) http://www.youtube.com/watch?v=Pb2qykj6_ZU
son olarak 2 haftadır kendimi hayvanlı muhabbetlerin içinde bulunuyorum, hadi hayırlısı...
ilk başta yaptığımız oyunda ise oyun dışı kalmamak çok da elimizde olan bişey değildi tamamen şansa bağlıydı çünkü benim yandığımda hem sağımdaki hem solumdaki hem de karşımda ki nasıl olduysa üçü de bana bakmayı tercih etmişlerdi :) çok direndim yaşamak için ama en fazla 3 canım vardı onunda hepsini tükettim :(
sonra yaptığımız doğaçlamalarda ise spontanelik kadar senkronizasyon da önemliydi, öbür türlü ses gelmeden görüntüsü gelen maç izlemek gibi bi durum sözkonusu oluyordu.
ve gelelim uçma muhabbetine. hocamızla gözgöze bakışıp kaybedenlerin ortaya koyduğu bu performans da sanırım herkesçe beğenilmiştir. süper kahraman deyince neden uçan bir kahraman gelir bilmiyorum açıkcası, düşününce batman, superman, hancock hatta gazman hep uçan süper kahramanlar :)
bide bu psikologların bu küçüklüğe inme derdinin hiç anlamamışımdır, belki askerden sonra uçmaya başladım arkadaş :)) fizikçilere göre de bisürü şey var fiziğe aykırı olan, bence fizik bi sürü şeye aykırı; eğer herşeyi fiziğe göre değerlendirirsek şu güzelim golü hiçe saymamız gerekir :) http://www.youtube.com/watch?v=Pb2qykj6_ZU
son olarak 2 haftadır kendimi hayvanlı muhabbetlerin içinde bulunuyorum, hadi hayırlısı...
28 Kasım 2010 Pazar
bir kız bana angus dedi neyleyim? :)))
bu hafta yine doğaçlama dolu bi ders geçirdik. geçmiş haftalardan farklı olarak bu hafta, dersin başında küçük gruplara ayrılarak önceden oynadığımız oyunları tekrar oynayarak bir nevi bu haftaki oynayacağımız oyunlar için ısınmış olduk. dörtlü dönme ve katılımlı doğaçlama oyunları Şinasi'nin derse birazcık geç gelmesine rağmen yine çok eğlenceliydi. :) hatta öyle bi "an" geldi ki eğlence doruğa ulaştı, o an ise benim için eğlencenin değil şaşkınlığın tavan yaptığı andı. üçer kişiyle katılımlı doğaçlama oynarken yeni gelen arkadaşın diğer arkadaşa beni gösterek 'bu angusun fiyatı ne kadar ?' demesiyle neye ugradığımı şaşırdım, nitekim o şokun etkisiyle birazdan bıçak altına yatacağından habersiz kurbanlık angus gibi çaresiz kalakaldım. öte yandan bu doğaçlamaların arasında hocamız nasıl hissediyorsunuz,neler hissediyorsunuz gibisinden sorular sorarak düşüncelerimiz almıştı ve bi arkadaş bilinçaltımızı yansıtıyoruz demişti.şimdi düşünüyorum acaba arkadaş bana angus derken bilinçaltını mı yansıttı diye. hatta o kadar kafama takıldı ki şarkıalrı bile angus versiyonuyla söylüyorum :))
(divane angus gibi dolanırım dağlarda
sen yağmur ol ben angus bulaşalım otlakda :)))
tüm bu şakalar bi yana arkadaşın doğaçlama yeteneğini kutlamak gerek.
son olarak geçmiş haftalardaki panda temasından sonra bu haftaki angus muhabbeti gösteriyor ki hayvanlar alemi dersimize renk katmaya devam edecek... bekleyip göreceğiz sıradaki neşe kaynağımız hangi hayvan olacak ama bu akşam aslanlar benim sevinç kaynağım olacak inşallah :))
I love you hagiii, I love you hagi........ :))
(divane angus gibi dolanırım dağlarda
sen yağmur ol ben angus bulaşalım otlakda :)))
tüm bu şakalar bi yana arkadaşın doğaçlama yeteneğini kutlamak gerek.
son olarak geçmiş haftalardaki panda temasından sonra bu haftaki angus muhabbeti gösteriyor ki hayvanlar alemi dersimize renk katmaya devam edecek... bekleyip göreceğiz sıradaki neşe kaynağımız hangi hayvan olacak ama bu akşam aslanlar benim sevinç kaynağım olacak inşallah :))
I love you hagiii, I love you hagi........ :))
14 Kasım 2010 Pazar
zorlama hareketler bunlar ... :)
evet blog kardeş ilk defa seni bu kadar geç vakte bıraktım, malum bayram telaşı bayramda bilet bulma telaşı ve 3-4 aktarma yaparak mutlu sona ulaştım desem anlarsın sanırım.
gelelim eksik geçen bir haftanın ardından bu hafta tekrar kavuştuğumuz pred485 dersine. bu hafta tam anlamıyla sınırları zorlamaya başladık. kalbimiz kadar temiz bembeyaz a-4 kağıtlarından anlamsız şeyler yapmanın zorluğu kadar,o anlamsız şeylerden anlam çıkarmak ve o anlamlı(!) şeyleri bir araya getirip insanlar önünde bir gösteriye dönüştürmek oldukça zorladı diyebilirim. ama tabi ki bu zorlamalardan kastım sevmediğim eğlenmediğim bi çalışma oldu demek değil kesinlikle.aksine, grup arkadaşlarıyla hep beraber anlamlı bir şekilde saçmalama agyretimiz gözülmeğe değerdi :) bu çalışmada dikkatimi çeken şey aynı olay için herkesin farklı bir bakış açısına sahip olduğuydu. aslında herkesin bakış açısı farklıdır tabi mesela bi şiiri okuyan herkes farklı anlamlar çıkarır. benim demek istediğimse bu farklı bakış açıları olabildiğince zıt,alakasız olabiliyor. örneğin bizim toparlamaya çalıştığımız düşünceler arasında 'rafineriden sızan variller' ve 'eğlenen insanlar' gibi aynı manzaranın ürünü enteresan fikirler vardı.
sıradaki dersimizde yapacağımız dörtlü (ve dönmeli) oyun ise şimdiden full gişe rağbet görecek. fragmanı bile yetti böyle düşünmeye. şimdiden unutmamak gerekiyor önce davranan işi götürür. yoksa panda da olmak var işin ucunda yeni bir gelin olmak da.
şimdilik herkese iyi bayramlar...
gelelim eksik geçen bir haftanın ardından bu hafta tekrar kavuştuğumuz pred485 dersine. bu hafta tam anlamıyla sınırları zorlamaya başladık. kalbimiz kadar temiz bembeyaz a-4 kağıtlarından anlamsız şeyler yapmanın zorluğu kadar,o anlamsız şeylerden anlam çıkarmak ve o anlamlı(!) şeyleri bir araya getirip insanlar önünde bir gösteriye dönüştürmek oldukça zorladı diyebilirim. ama tabi ki bu zorlamalardan kastım sevmediğim eğlenmediğim bi çalışma oldu demek değil kesinlikle.aksine, grup arkadaşlarıyla hep beraber anlamlı bir şekilde saçmalama agyretimiz gözülmeğe değerdi :) bu çalışmada dikkatimi çeken şey aynı olay için herkesin farklı bir bakış açısına sahip olduğuydu. aslında herkesin bakış açısı farklıdır tabi mesela bi şiiri okuyan herkes farklı anlamlar çıkarır. benim demek istediğimse bu farklı bakış açıları olabildiğince zıt,alakasız olabiliyor. örneğin bizim toparlamaya çalıştığımız düşünceler arasında 'rafineriden sızan variller' ve 'eğlenen insanlar' gibi aynı manzaranın ürünü enteresan fikirler vardı.
sıradaki dersimizde yapacağımız dörtlü (ve dönmeli) oyun ise şimdiden full gişe rağbet görecek. fragmanı bile yetti böyle düşünmeye. şimdiden unutmamak gerekiyor önce davranan işi götürür. yoksa panda da olmak var işin ucunda yeni bir gelin olmak da.
şimdilik herkese iyi bayramlar...
31 Ekim 2010 Pazar
arkadaş dışlamanın acı sonu :)
bu haftaki pred485 dersimizde diğer haftalardan farklı olarak sadece grup çalışmaları yaptık diyebiliriz, harita ve memleket bilgimizi ölçen başlangıç çalışması dışında tabi ki (memleket bilgisi diyorum çünkü trabzon nereee kahramanmaraş nere ? :D )
bu arada hocam sandalye kapma yarışı yaptığımız derste senin IQ kaç diye sormuştunuz, içime oturdu IQ testi yaptım kendime sonuç 151 çıktı, ben de şaşırdım :))
neyse bu haftaki dersimize dönelim, köşe kapmacada ortada kalma korkusu adrenalinleri tavan yaptırdı ama allahtan hiç ortada kalmadık,hep bi köşeye kıvrılmayı becerdik :)
grup olarak 6 fotoğrafla bir olay anlattığımız çalışmada bi çocuğun sakat olduğu için dışlanışını anlatmıştık, benzer bir hikayenin sonraki çalışmada birleştirilmesi için verdğimiz fotoğraflarda işlenmesi tamamen tesadüf olsada dışlanan çocuğun vefakarlığı vaybe insanlık ölmemiş dedirtti (her nekadar oyunda doğaüstü gücü olan varlıklar olsalar da.)
bu hafta dikkatimi çeken şey ise, bazen kendimizi fazla kaptırıyoruz ya da olabildiğince doğal davrandığımızdan mıdır bilemem,ya da sınıfı olarak kaynaşmaya başladığımızdandır belki, bir kaç gaf diyebileceğimiz sözlerin kullanılması. (arkadaşlarının kuzuya dönüştüğünü gören çocuğun has.. demesi, ya da ip canbazlarından birinin "olum sen o kadını seviyon ama.." demesi gibi şeyleri kastediyorum.) bunlarda herhangi bir art niyet aramadığım için hatırladıkça gülmeye devam ediyorum.
özel olarak buz müzesi oyununu ve büyücü maduru kuzuların oyunu çok beğendim, arkadaşlarımı tebrik ediyorum.
bakalım bu hafta bizi hangi sürprizler bekliyor ? tam da sınavlarımın başladığı bu hafta da çarşamba gününü daha bi heyecanla bekliyorum.
bu arada hocam sandalye kapma yarışı yaptığımız derste senin IQ kaç diye sormuştunuz, içime oturdu IQ testi yaptım kendime sonuç 151 çıktı, ben de şaşırdım :))
neyse bu haftaki dersimize dönelim, köşe kapmacada ortada kalma korkusu adrenalinleri tavan yaptırdı ama allahtan hiç ortada kalmadık,hep bi köşeye kıvrılmayı becerdik :)
grup olarak 6 fotoğrafla bir olay anlattığımız çalışmada bi çocuğun sakat olduğu için dışlanışını anlatmıştık, benzer bir hikayenin sonraki çalışmada birleştirilmesi için verdğimiz fotoğraflarda işlenmesi tamamen tesadüf olsada dışlanan çocuğun vefakarlığı vaybe insanlık ölmemiş dedirtti (her nekadar oyunda doğaüstü gücü olan varlıklar olsalar da.)
bu hafta dikkatimi çeken şey ise, bazen kendimizi fazla kaptırıyoruz ya da olabildiğince doğal davrandığımızdan mıdır bilemem,ya da sınıfı olarak kaynaşmaya başladığımızdandır belki, bir kaç gaf diyebileceğimiz sözlerin kullanılması. (arkadaşlarının kuzuya dönüştüğünü gören çocuğun has.. demesi, ya da ip canbazlarından birinin "olum sen o kadını seviyon ama.." demesi gibi şeyleri kastediyorum.) bunlarda herhangi bir art niyet aramadığım için hatırladıkça gülmeye devam ediyorum.
özel olarak buz müzesi oyununu ve büyücü maduru kuzuların oyunu çok beğendim, arkadaşlarımı tebrik ediyorum.
bakalım bu hafta bizi hangi sürprizler bekliyor ? tam da sınavlarımın başladığı bu hafta da çarşamba gününü daha bi heyecanla bekliyorum.
24 Ekim 2010 Pazar
tempoyu artırdık :)
bu haftaki pred dersinde yine eğlencenin dibine vurduk :P
derse bir ekip çalışmasıyla başladık, ortak bir rakibe karşı organize olabilme, panik yapmadan akıllıca taktikler üreterek başarılı olma gayreti içerisindeydik.nitekim paniklediğimiz, heyecandan kitlendiğimiz anlar olsa da bu çalışmada başarılıydık diyebilirim. Bir sonraki oyunumuz ise diğerine benzese de aslında mantalite olarak iki oyun oldukça zıttı. İlkinde hocamızı sandalyeye oturtmamaya çalışırken bir ekip çalışması yapmamız gerekiyordu, birbirimizin arkasını kollamamız gerekiyordu, ikinci oyunda ise "ben oturayım da sandalyeye kim ayakta kalırsa kalsın" düşüncesindeyik ve haliyle herkes kendi başının çaresine bakmak durumundaydı. ikinci oyuna katılımın daha fazla olduğunu gözlemledim bunun iki nedeni var aslında, birinci hatta en temel sebeb kural gereği hereksin sandalye değiştirmesi gerekiyordu dolayısıyla herkes hareket etmeliydi. Bana göre diğer sebepse ikinci oyunda sadece kendimizi düşündüğümüzden kimse işi başkasına yıkamadı. Yani demek istediğim ilk oyunda boş sandalyeye hocadan önce oturmaya çalışmayan sadece oturduğu sandalyeyi boşaltmamaya çalışanlar olmuştur mutlaka ama bu arkadaşlar ikinci oyunda kalkmak zorunda oldukları için oyuna dahil oldular. Böyle yazınca arkadaşlarımı sertçe eleştirmiş gibi görünmüş olabilirim ama benim amacım o değil, sadece gördüklerim doğrultusunda birinci oyun ve ikinci oyunu kıyaslamak istedim.
Altı kişilik gruplar halinde yaptığımız çalışma ise adeta zamana karşı bir yarıştı, hızlıca bi olay belirleyip onu sahnede oynamaya çalışmak gerçekten zordu, bu oyun için benim şöyle bi fikrim vardı ama arkadaşlarımı ikna edemedim. lisedeyken tanık olmuştum bu fıkra tadındaki olaya. aynen aktarıyorum.
sınıf hocası: sınıf başkanı seçmemiz lazım, adaylar çıksın tahtaya.
(kimse aday olamak istememktedir)
sınıf hocası: ee nasıl seçeceğiz o zaman sınıf başkanını ?
sivzi zekalı bir öğrenci : hocam herkes bi kağıda başkan olmasını istediği kişinin adını yazsın, illa en fazla oy alan biri çıkar onu başkan yapalım :)
sınıf: fena fikir değil aslında
sınıf hocası: olur mu oğlum öyle, herkes istediğine oy atarsa bu sınıftan Banu Alkan'a bile oy çıkar.
sivri dilli bir öğrenci : yok hocam merak etmeyin siz oy kullanmayacaksınız :)))
o arkadaşın sonunu tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım :)
neyse biz gelelim dersimize, 6 cümlelik oyunu 6 kelimeyle tekrar ettik ve aynı şeyleri anladık ama önce 6 kelimelik oynayıp sonra aynı oynu 6 cümleye yaysak zannediyorum aynı şeyleri göremyebilirdik. şöyle tepkilerle karşılaşabilirdik "aaa bunu mu anlatmak istemiştiniz?"
ve bu haftanın en son ve en zor ama bir o kadar da eğlenceli oyunu hakkında konuşmak istiyorum. 4 kişilik gruplar halinde ama sürekli değişen grup üyeleriyle konudan konuya atlamaya rolden role bürünmeye çalıştık. "değiştir" komutuna kadar herşey o kadar da zor değildi aslında,çünkü sıra gelene kadar bişeyle tasarlıyorduk kafamızda ama "değiştir" komutu olaya dahil olunca kafamızdaki planın yeterli olmayacağı aşikardı, mutlaka bir b,c,..., z planımız olmalıydı. hatta oyun esnasında gördük ki bu alternatif planlar da başarısız olabiliyordu zira heyecandan unutabiliyor veya bir önceki konuya takılı kalabiliyorduk. bazı arkadaşların "ee napıyoruz arkadaşlar bugün?", "noluyo lan burda?" gibi girişleri gayet akıllıcaydı, topu direk gruptaki diğer aradaşlara atarak en azından biraz zaman kazanmış oluyorlardı. En dikkat çekici giriş ise bana göre Yasemin'in "baba be hamile kaldım" demesiydi. Bu girişi hafızama kazıyan aslında Ahmet'in verdiği tepkiydi; (Allah ne verdiyse tükürdü resmen :)) )
bu oyun sayesinde tecrübelerimizin de ne kadar önemli olduğunu anladım. gerek konu bulurken gerek bulunan konuya dahil olurken doğaçlama da yetersiz kaldığım konularda geçmiş yaşantılarım imda da yetişti. mesela daha önce okeye araran 4. kişi olmuşuzdur, yada arkadaşlarla 4 al 3 öde kampanyalarında ortak alışveriş yapmışızdır. Bunları direkt konu olarak belirleyebiliriz.Tecrübelerimizin bu oyunda konuya dahil olma kısmındaki yardımına ise şöyle örnek vereyim, arkadaşın biri "deprem oluyor masaların altında girin" diyerek gruba katılmıştı, ben de "ne depremi ya tren geçiyor ondan sallanıyoruz" diye karşılık vermiştim. bu olay daha önce başımdan geçmişti çünkü, yine lisedeydik, bir gece uyurken oda arkadaşım beni deprem oluyor diye uyandırmaya çalıştı ben de "ne depremi ya tren geçiyordur, yat uyu" demiştim.çünkü kaldığımız yurdun hemen karşısından tren yolu geçiyordu. birazcık daha uyuduktan sonra bu kez ben uyandım, bu sefer de ben arkadaşı uyandırmaya çalıştım "ali kalk gerçekten deprem oluyor" dedim. bu sefer de o aynı tepkiyi verdi. yine tren geçti heralde dedik yattık. sabah gazetelerden öğrendik ki gece 2 defa küçük şiddetli deprem olmuş :)))
bu haftalık bu kadar olsun çenem düştü sanırım, okuyanları da düşünmek lazım...
derse bir ekip çalışmasıyla başladık, ortak bir rakibe karşı organize olabilme, panik yapmadan akıllıca taktikler üreterek başarılı olma gayreti içerisindeydik.nitekim paniklediğimiz, heyecandan kitlendiğimiz anlar olsa da bu çalışmada başarılıydık diyebilirim. Bir sonraki oyunumuz ise diğerine benzese de aslında mantalite olarak iki oyun oldukça zıttı. İlkinde hocamızı sandalyeye oturtmamaya çalışırken bir ekip çalışması yapmamız gerekiyordu, birbirimizin arkasını kollamamız gerekiyordu, ikinci oyunda ise "ben oturayım da sandalyeye kim ayakta kalırsa kalsın" düşüncesindeyik ve haliyle herkes kendi başının çaresine bakmak durumundaydı. ikinci oyuna katılımın daha fazla olduğunu gözlemledim bunun iki nedeni var aslında, birinci hatta en temel sebeb kural gereği hereksin sandalye değiştirmesi gerekiyordu dolayısıyla herkes hareket etmeliydi. Bana göre diğer sebepse ikinci oyunda sadece kendimizi düşündüğümüzden kimse işi başkasına yıkamadı. Yani demek istediğim ilk oyunda boş sandalyeye hocadan önce oturmaya çalışmayan sadece oturduğu sandalyeyi boşaltmamaya çalışanlar olmuştur mutlaka ama bu arkadaşlar ikinci oyunda kalkmak zorunda oldukları için oyuna dahil oldular. Böyle yazınca arkadaşlarımı sertçe eleştirmiş gibi görünmüş olabilirim ama benim amacım o değil, sadece gördüklerim doğrultusunda birinci oyun ve ikinci oyunu kıyaslamak istedim.
Altı kişilik gruplar halinde yaptığımız çalışma ise adeta zamana karşı bir yarıştı, hızlıca bi olay belirleyip onu sahnede oynamaya çalışmak gerçekten zordu, bu oyun için benim şöyle bi fikrim vardı ama arkadaşlarımı ikna edemedim. lisedeyken tanık olmuştum bu fıkra tadındaki olaya. aynen aktarıyorum.
sınıf hocası: sınıf başkanı seçmemiz lazım, adaylar çıksın tahtaya.
(kimse aday olamak istememktedir)
sınıf hocası: ee nasıl seçeceğiz o zaman sınıf başkanını ?
sivzi zekalı bir öğrenci : hocam herkes bi kağıda başkan olmasını istediği kişinin adını yazsın, illa en fazla oy alan biri çıkar onu başkan yapalım :)
sınıf: fena fikir değil aslında
sınıf hocası: olur mu oğlum öyle, herkes istediğine oy atarsa bu sınıftan Banu Alkan'a bile oy çıkar.
sivri dilli bir öğrenci : yok hocam merak etmeyin siz oy kullanmayacaksınız :)))
o arkadaşın sonunu tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım :)
neyse biz gelelim dersimize, 6 cümlelik oyunu 6 kelimeyle tekrar ettik ve aynı şeyleri anladık ama önce 6 kelimelik oynayıp sonra aynı oynu 6 cümleye yaysak zannediyorum aynı şeyleri göremyebilirdik. şöyle tepkilerle karşılaşabilirdik "aaa bunu mu anlatmak istemiştiniz?"
ve bu haftanın en son ve en zor ama bir o kadar da eğlenceli oyunu hakkında konuşmak istiyorum. 4 kişilik gruplar halinde ama sürekli değişen grup üyeleriyle konudan konuya atlamaya rolden role bürünmeye çalıştık. "değiştir" komutuna kadar herşey o kadar da zor değildi aslında,çünkü sıra gelene kadar bişeyle tasarlıyorduk kafamızda ama "değiştir" komutu olaya dahil olunca kafamızdaki planın yeterli olmayacağı aşikardı, mutlaka bir b,c,..., z planımız olmalıydı. hatta oyun esnasında gördük ki bu alternatif planlar da başarısız olabiliyordu zira heyecandan unutabiliyor veya bir önceki konuya takılı kalabiliyorduk. bazı arkadaşların "ee napıyoruz arkadaşlar bugün?", "noluyo lan burda?" gibi girişleri gayet akıllıcaydı, topu direk gruptaki diğer aradaşlara atarak en azından biraz zaman kazanmış oluyorlardı. En dikkat çekici giriş ise bana göre Yasemin'in "baba be hamile kaldım" demesiydi. Bu girişi hafızama kazıyan aslında Ahmet'in verdiği tepkiydi; (Allah ne verdiyse tükürdü resmen :)) )
bu oyun sayesinde tecrübelerimizin de ne kadar önemli olduğunu anladım. gerek konu bulurken gerek bulunan konuya dahil olurken doğaçlama da yetersiz kaldığım konularda geçmiş yaşantılarım imda da yetişti. mesela daha önce okeye araran 4. kişi olmuşuzdur, yada arkadaşlarla 4 al 3 öde kampanyalarında ortak alışveriş yapmışızdır. Bunları direkt konu olarak belirleyebiliriz.Tecrübelerimizin bu oyunda konuya dahil olma kısmındaki yardımına ise şöyle örnek vereyim, arkadaşın biri "deprem oluyor masaların altında girin" diyerek gruba katılmıştı, ben de "ne depremi ya tren geçiyor ondan sallanıyoruz" diye karşılık vermiştim. bu olay daha önce başımdan geçmişti çünkü, yine lisedeydik, bir gece uyurken oda arkadaşım beni deprem oluyor diye uyandırmaya çalıştı ben de "ne depremi ya tren geçiyordur, yat uyu" demiştim.çünkü kaldığımız yurdun hemen karşısından tren yolu geçiyordu. birazcık daha uyuduktan sonra bu kez ben uyandım, bu sefer de ben arkadaşı uyandırmaya çalıştım "ali kalk gerçekten deprem oluyor" dedim. bu sefer de o aynı tepkiyi verdi. yine tren geçti heralde dedik yattık. sabah gazetelerden öğrendik ki gece 2 defa küçük şiddetli deprem olmuş :)))
bu haftalık bu kadar olsun çenem düştü sanırım, okuyanları da düşünmek lazım...
15 Ekim 2010 Cuma
bu JEST'imi unutma
bu haftaki pred485 dersinde genel olarak mimik ve jest hareketleri üzerine performans sergiledik. hocamız dersin başında bazıları hiç bişey yapmıyor ama yaptığını zannediyor demişti mimikler hakkında. bu sözünü kendi performansımda çok iyi anladım, kendimce istenen yüz ifadelerini yaptığımı zannederken hocamın hep aynı yüz ifadesini yapıyorsun demesiyle bu mimik işinin ne kadar zor olduğunu anlamış oldum :)
sonrasında, aslında mimiklerin ne kadar önemli ne kadar etkili olduğunu diğer arkadaşlarımı izlerken farkettim.bazıları oldukça başarılıydı ve çok zor dediğimiz ifadeleri kolayca ve ustalıkla yapıverdiler. peki mimik jest hareketleri hiç olmasa ne olur diye düşünmemiş değilim, o zaman konuşmalarımızın bir ses kaydından farkı kalmazdı sanırım, karşımızdakini dinlemekse tam anlamıyla bir angaryaya dönüşürdü. en önemlisi anlatmak istediklerimizi açık açık ifade etmemiz gerekirdi ve ne sevgilinin gözleri bişey ifade eder ne de birinin kalbini kırdığımızı farkederdik...
mimik çalışmasından sonra yaptığımız jest çalışmaları daha da eğlenceliydi çünkü hem hareket bolluğu vardı hem de söylendiğinde bile sınıfı güldüren istekler vardı :) (mesela, -mehmet ali bey yardım edin, -olsa dükkan senin...)
başlangıçtaki ısınma çalışmamız da dersin moduna girmek için idealdi.1-2-3 diye sayarken sayıların yerini hareketler almaya başladığında ortaya zor ama eğlenceli bi oyun ortaya çıkıverdi. neyse ki o oyunu kısa tuttuk yoksa bundan sonra saymaya el çırpma, tek ayak üstünde zıplama hareketleriyle başlayabilirdim :)) gerçi bu da o oyunun amacıyla çelişirdi çünkü ounun amacı yaptığımız şeyin farkında olmamızdı.
yeni dersi yine sabırsızlıkla bekliyorum, duydum ki okeye 4. lazımmış :))
8 Ekim 2010 Cuma
cümbür cemaat eğlence :))
bu dönem aldığım pred485 dersinin ilk dersi tahmin ettiğimden (anlatılandan ) oldukça eğlenceliydi. kalabalık bir topluluk içinde doğaçlama yapmak gerçekten zevkliydi.dersin başında hocamız dersin bizde özel bir yer edineceğini iddia etmişti ve kupon maç bitmeden tuttu :))
bir anda verilen role bürünüp veya ansızın kendine bir rol biçip ve bunu ölçüp tartmadan (kastettiğim patavatsızlık değil) aslında saf bir çocuk edasıyla gerçekleştirmeye çalışmanın zevkini aldım.dersin başında kendime pek fazla güvenim yoktu açıkcası, biraz çekingen biraz utangaç halde sahnede afallayacağımı düşünmüştüm çünkü daha önce 8. sınıfta bir kez tiyatro oyununda görev almış bir kez de yıl sonu müsameresinde izleyicilerin karşısına çıkmıştım ve performansımdan hiç de memnun kalmamıştım. fakat çarşamba günü derse başlayıp "zıp"lamaya başlayınca kendimi dersin akışına kapılmış buldum, zaten sahneye de gönüllü çıkmış ve tekrar çıkmak için gönüllü olmuştum.bu dönem çarşamba günlerini iple çekeceğiz gibi görünüyor, bilmem ki hocamız pred464 ve pred 485 den sonra başka derslerle bizi peşinden sürüklemeye devam eder mi?bunu bir istek olarak değerlendirebilirsiniz hocam :)
böyle "extraordinary" derslere gerçekten ihtiyacımız var. :)
bir anda verilen role bürünüp veya ansızın kendine bir rol biçip ve bunu ölçüp tartmadan (kastettiğim patavatsızlık değil) aslında saf bir çocuk edasıyla gerçekleştirmeye çalışmanın zevkini aldım.dersin başında kendime pek fazla güvenim yoktu açıkcası, biraz çekingen biraz utangaç halde sahnede afallayacağımı düşünmüştüm çünkü daha önce 8. sınıfta bir kez tiyatro oyununda görev almış bir kez de yıl sonu müsameresinde izleyicilerin karşısına çıkmıştım ve performansımdan hiç de memnun kalmamıştım. fakat çarşamba günü derse başlayıp "zıp"lamaya başlayınca kendimi dersin akışına kapılmış buldum, zaten sahneye de gönüllü çıkmış ve tekrar çıkmak için gönüllü olmuştum.bu dönem çarşamba günlerini iple çekeceğiz gibi görünüyor, bilmem ki hocamız pred464 ve pred 485 den sonra başka derslerle bizi peşinden sürüklemeye devam eder mi?bunu bir istek olarak değerlendirebilirsiniz hocam :)
böyle "extraordinary" derslere gerçekten ihtiyacımız var. :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)