bu haftaki pred485 dersimizde diğer haftalardan farklı olarak sadece grup çalışmaları yaptık diyebiliriz, harita ve memleket bilgimizi ölçen başlangıç çalışması dışında tabi ki (memleket bilgisi diyorum çünkü trabzon nereee kahramanmaraş nere ? :D )
bu arada hocam sandalye kapma yarışı yaptığımız derste senin IQ kaç diye sormuştunuz, içime oturdu IQ testi yaptım kendime sonuç 151 çıktı, ben de şaşırdım :))
neyse bu haftaki dersimize dönelim, köşe kapmacada ortada kalma korkusu adrenalinleri tavan yaptırdı ama allahtan hiç ortada kalmadık,hep bi köşeye kıvrılmayı becerdik :)
grup olarak 6 fotoğrafla bir olay anlattığımız çalışmada bi çocuğun sakat olduğu için dışlanışını anlatmıştık, benzer bir hikayenin sonraki çalışmada birleştirilmesi için verdğimiz fotoğraflarda işlenmesi tamamen tesadüf olsada dışlanan çocuğun vefakarlığı vaybe insanlık ölmemiş dedirtti (her nekadar oyunda doğaüstü gücü olan varlıklar olsalar da.)
bu hafta dikkatimi çeken şey ise, bazen kendimizi fazla kaptırıyoruz ya da olabildiğince doğal davrandığımızdan mıdır bilemem,ya da sınıfı olarak kaynaşmaya başladığımızdandır belki, bir kaç gaf diyebileceğimiz sözlerin kullanılması. (arkadaşlarının kuzuya dönüştüğünü gören çocuğun has.. demesi, ya da ip canbazlarından birinin "olum sen o kadını seviyon ama.." demesi gibi şeyleri kastediyorum.) bunlarda herhangi bir art niyet aramadığım için hatırladıkça gülmeye devam ediyorum.
özel olarak buz müzesi oyununu ve büyücü maduru kuzuların oyunu çok beğendim, arkadaşlarımı tebrik ediyorum.
bakalım bu hafta bizi hangi sürprizler bekliyor ? tam da sınavlarımın başladığı bu hafta da çarşamba gününü daha bi heyecanla bekliyorum.
31 Ekim 2010 Pazar
24 Ekim 2010 Pazar
tempoyu artırdık :)
bu haftaki pred dersinde yine eğlencenin dibine vurduk :P
derse bir ekip çalışmasıyla başladık, ortak bir rakibe karşı organize olabilme, panik yapmadan akıllıca taktikler üreterek başarılı olma gayreti içerisindeydik.nitekim paniklediğimiz, heyecandan kitlendiğimiz anlar olsa da bu çalışmada başarılıydık diyebilirim. Bir sonraki oyunumuz ise diğerine benzese de aslında mantalite olarak iki oyun oldukça zıttı. İlkinde hocamızı sandalyeye oturtmamaya çalışırken bir ekip çalışması yapmamız gerekiyordu, birbirimizin arkasını kollamamız gerekiyordu, ikinci oyunda ise "ben oturayım da sandalyeye kim ayakta kalırsa kalsın" düşüncesindeyik ve haliyle herkes kendi başının çaresine bakmak durumundaydı. ikinci oyuna katılımın daha fazla olduğunu gözlemledim bunun iki nedeni var aslında, birinci hatta en temel sebeb kural gereği hereksin sandalye değiştirmesi gerekiyordu dolayısıyla herkes hareket etmeliydi. Bana göre diğer sebepse ikinci oyunda sadece kendimizi düşündüğümüzden kimse işi başkasına yıkamadı. Yani demek istediğim ilk oyunda boş sandalyeye hocadan önce oturmaya çalışmayan sadece oturduğu sandalyeyi boşaltmamaya çalışanlar olmuştur mutlaka ama bu arkadaşlar ikinci oyunda kalkmak zorunda oldukları için oyuna dahil oldular. Böyle yazınca arkadaşlarımı sertçe eleştirmiş gibi görünmüş olabilirim ama benim amacım o değil, sadece gördüklerim doğrultusunda birinci oyun ve ikinci oyunu kıyaslamak istedim.
Altı kişilik gruplar halinde yaptığımız çalışma ise adeta zamana karşı bir yarıştı, hızlıca bi olay belirleyip onu sahnede oynamaya çalışmak gerçekten zordu, bu oyun için benim şöyle bi fikrim vardı ama arkadaşlarımı ikna edemedim. lisedeyken tanık olmuştum bu fıkra tadındaki olaya. aynen aktarıyorum.
sınıf hocası: sınıf başkanı seçmemiz lazım, adaylar çıksın tahtaya.
(kimse aday olamak istememktedir)
sınıf hocası: ee nasıl seçeceğiz o zaman sınıf başkanını ?
sivzi zekalı bir öğrenci : hocam herkes bi kağıda başkan olmasını istediği kişinin adını yazsın, illa en fazla oy alan biri çıkar onu başkan yapalım :)
sınıf: fena fikir değil aslında
sınıf hocası: olur mu oğlum öyle, herkes istediğine oy atarsa bu sınıftan Banu Alkan'a bile oy çıkar.
sivri dilli bir öğrenci : yok hocam merak etmeyin siz oy kullanmayacaksınız :)))
o arkadaşın sonunu tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım :)
neyse biz gelelim dersimize, 6 cümlelik oyunu 6 kelimeyle tekrar ettik ve aynı şeyleri anladık ama önce 6 kelimelik oynayıp sonra aynı oynu 6 cümleye yaysak zannediyorum aynı şeyleri göremyebilirdik. şöyle tepkilerle karşılaşabilirdik "aaa bunu mu anlatmak istemiştiniz?"
ve bu haftanın en son ve en zor ama bir o kadar da eğlenceli oyunu hakkında konuşmak istiyorum. 4 kişilik gruplar halinde ama sürekli değişen grup üyeleriyle konudan konuya atlamaya rolden role bürünmeye çalıştık. "değiştir" komutuna kadar herşey o kadar da zor değildi aslında,çünkü sıra gelene kadar bişeyle tasarlıyorduk kafamızda ama "değiştir" komutu olaya dahil olunca kafamızdaki planın yeterli olmayacağı aşikardı, mutlaka bir b,c,..., z planımız olmalıydı. hatta oyun esnasında gördük ki bu alternatif planlar da başarısız olabiliyordu zira heyecandan unutabiliyor veya bir önceki konuya takılı kalabiliyorduk. bazı arkadaşların "ee napıyoruz arkadaşlar bugün?", "noluyo lan burda?" gibi girişleri gayet akıllıcaydı, topu direk gruptaki diğer aradaşlara atarak en azından biraz zaman kazanmış oluyorlardı. En dikkat çekici giriş ise bana göre Yasemin'in "baba be hamile kaldım" demesiydi. Bu girişi hafızama kazıyan aslında Ahmet'in verdiği tepkiydi; (Allah ne verdiyse tükürdü resmen :)) )
bu oyun sayesinde tecrübelerimizin de ne kadar önemli olduğunu anladım. gerek konu bulurken gerek bulunan konuya dahil olurken doğaçlama da yetersiz kaldığım konularda geçmiş yaşantılarım imda da yetişti. mesela daha önce okeye araran 4. kişi olmuşuzdur, yada arkadaşlarla 4 al 3 öde kampanyalarında ortak alışveriş yapmışızdır. Bunları direkt konu olarak belirleyebiliriz.Tecrübelerimizin bu oyunda konuya dahil olma kısmındaki yardımına ise şöyle örnek vereyim, arkadaşın biri "deprem oluyor masaların altında girin" diyerek gruba katılmıştı, ben de "ne depremi ya tren geçiyor ondan sallanıyoruz" diye karşılık vermiştim. bu olay daha önce başımdan geçmişti çünkü, yine lisedeydik, bir gece uyurken oda arkadaşım beni deprem oluyor diye uyandırmaya çalıştı ben de "ne depremi ya tren geçiyordur, yat uyu" demiştim.çünkü kaldığımız yurdun hemen karşısından tren yolu geçiyordu. birazcık daha uyuduktan sonra bu kez ben uyandım, bu sefer de ben arkadaşı uyandırmaya çalıştım "ali kalk gerçekten deprem oluyor" dedim. bu sefer de o aynı tepkiyi verdi. yine tren geçti heralde dedik yattık. sabah gazetelerden öğrendik ki gece 2 defa küçük şiddetli deprem olmuş :)))
bu haftalık bu kadar olsun çenem düştü sanırım, okuyanları da düşünmek lazım...
derse bir ekip çalışmasıyla başladık, ortak bir rakibe karşı organize olabilme, panik yapmadan akıllıca taktikler üreterek başarılı olma gayreti içerisindeydik.nitekim paniklediğimiz, heyecandan kitlendiğimiz anlar olsa da bu çalışmada başarılıydık diyebilirim. Bir sonraki oyunumuz ise diğerine benzese de aslında mantalite olarak iki oyun oldukça zıttı. İlkinde hocamızı sandalyeye oturtmamaya çalışırken bir ekip çalışması yapmamız gerekiyordu, birbirimizin arkasını kollamamız gerekiyordu, ikinci oyunda ise "ben oturayım da sandalyeye kim ayakta kalırsa kalsın" düşüncesindeyik ve haliyle herkes kendi başının çaresine bakmak durumundaydı. ikinci oyuna katılımın daha fazla olduğunu gözlemledim bunun iki nedeni var aslında, birinci hatta en temel sebeb kural gereği hereksin sandalye değiştirmesi gerekiyordu dolayısıyla herkes hareket etmeliydi. Bana göre diğer sebepse ikinci oyunda sadece kendimizi düşündüğümüzden kimse işi başkasına yıkamadı. Yani demek istediğim ilk oyunda boş sandalyeye hocadan önce oturmaya çalışmayan sadece oturduğu sandalyeyi boşaltmamaya çalışanlar olmuştur mutlaka ama bu arkadaşlar ikinci oyunda kalkmak zorunda oldukları için oyuna dahil oldular. Böyle yazınca arkadaşlarımı sertçe eleştirmiş gibi görünmüş olabilirim ama benim amacım o değil, sadece gördüklerim doğrultusunda birinci oyun ve ikinci oyunu kıyaslamak istedim.
Altı kişilik gruplar halinde yaptığımız çalışma ise adeta zamana karşı bir yarıştı, hızlıca bi olay belirleyip onu sahnede oynamaya çalışmak gerçekten zordu, bu oyun için benim şöyle bi fikrim vardı ama arkadaşlarımı ikna edemedim. lisedeyken tanık olmuştum bu fıkra tadındaki olaya. aynen aktarıyorum.
sınıf hocası: sınıf başkanı seçmemiz lazım, adaylar çıksın tahtaya.
(kimse aday olamak istememktedir)
sınıf hocası: ee nasıl seçeceğiz o zaman sınıf başkanını ?
sivzi zekalı bir öğrenci : hocam herkes bi kağıda başkan olmasını istediği kişinin adını yazsın, illa en fazla oy alan biri çıkar onu başkan yapalım :)
sınıf: fena fikir değil aslında
sınıf hocası: olur mu oğlum öyle, herkes istediğine oy atarsa bu sınıftan Banu Alkan'a bile oy çıkar.
sivri dilli bir öğrenci : yok hocam merak etmeyin siz oy kullanmayacaksınız :)))
o arkadaşın sonunu tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım :)
neyse biz gelelim dersimize, 6 cümlelik oyunu 6 kelimeyle tekrar ettik ve aynı şeyleri anladık ama önce 6 kelimelik oynayıp sonra aynı oynu 6 cümleye yaysak zannediyorum aynı şeyleri göremyebilirdik. şöyle tepkilerle karşılaşabilirdik "aaa bunu mu anlatmak istemiştiniz?"
ve bu haftanın en son ve en zor ama bir o kadar da eğlenceli oyunu hakkında konuşmak istiyorum. 4 kişilik gruplar halinde ama sürekli değişen grup üyeleriyle konudan konuya atlamaya rolden role bürünmeye çalıştık. "değiştir" komutuna kadar herşey o kadar da zor değildi aslında,çünkü sıra gelene kadar bişeyle tasarlıyorduk kafamızda ama "değiştir" komutu olaya dahil olunca kafamızdaki planın yeterli olmayacağı aşikardı, mutlaka bir b,c,..., z planımız olmalıydı. hatta oyun esnasında gördük ki bu alternatif planlar da başarısız olabiliyordu zira heyecandan unutabiliyor veya bir önceki konuya takılı kalabiliyorduk. bazı arkadaşların "ee napıyoruz arkadaşlar bugün?", "noluyo lan burda?" gibi girişleri gayet akıllıcaydı, topu direk gruptaki diğer aradaşlara atarak en azından biraz zaman kazanmış oluyorlardı. En dikkat çekici giriş ise bana göre Yasemin'in "baba be hamile kaldım" demesiydi. Bu girişi hafızama kazıyan aslında Ahmet'in verdiği tepkiydi; (Allah ne verdiyse tükürdü resmen :)) )
bu oyun sayesinde tecrübelerimizin de ne kadar önemli olduğunu anladım. gerek konu bulurken gerek bulunan konuya dahil olurken doğaçlama da yetersiz kaldığım konularda geçmiş yaşantılarım imda da yetişti. mesela daha önce okeye araran 4. kişi olmuşuzdur, yada arkadaşlarla 4 al 3 öde kampanyalarında ortak alışveriş yapmışızdır. Bunları direkt konu olarak belirleyebiliriz.Tecrübelerimizin bu oyunda konuya dahil olma kısmındaki yardımına ise şöyle örnek vereyim, arkadaşın biri "deprem oluyor masaların altında girin" diyerek gruba katılmıştı, ben de "ne depremi ya tren geçiyor ondan sallanıyoruz" diye karşılık vermiştim. bu olay daha önce başımdan geçmişti çünkü, yine lisedeydik, bir gece uyurken oda arkadaşım beni deprem oluyor diye uyandırmaya çalıştı ben de "ne depremi ya tren geçiyordur, yat uyu" demiştim.çünkü kaldığımız yurdun hemen karşısından tren yolu geçiyordu. birazcık daha uyuduktan sonra bu kez ben uyandım, bu sefer de ben arkadaşı uyandırmaya çalıştım "ali kalk gerçekten deprem oluyor" dedim. bu sefer de o aynı tepkiyi verdi. yine tren geçti heralde dedik yattık. sabah gazetelerden öğrendik ki gece 2 defa küçük şiddetli deprem olmuş :)))
bu haftalık bu kadar olsun çenem düştü sanırım, okuyanları da düşünmek lazım...
15 Ekim 2010 Cuma
bu JEST'imi unutma
bu haftaki pred485 dersinde genel olarak mimik ve jest hareketleri üzerine performans sergiledik. hocamız dersin başında bazıları hiç bişey yapmıyor ama yaptığını zannediyor demişti mimikler hakkında. bu sözünü kendi performansımda çok iyi anladım, kendimce istenen yüz ifadelerini yaptığımı zannederken hocamın hep aynı yüz ifadesini yapıyorsun demesiyle bu mimik işinin ne kadar zor olduğunu anlamış oldum :)
sonrasında, aslında mimiklerin ne kadar önemli ne kadar etkili olduğunu diğer arkadaşlarımı izlerken farkettim.bazıları oldukça başarılıydı ve çok zor dediğimiz ifadeleri kolayca ve ustalıkla yapıverdiler. peki mimik jest hareketleri hiç olmasa ne olur diye düşünmemiş değilim, o zaman konuşmalarımızın bir ses kaydından farkı kalmazdı sanırım, karşımızdakini dinlemekse tam anlamıyla bir angaryaya dönüşürdü. en önemlisi anlatmak istediklerimizi açık açık ifade etmemiz gerekirdi ve ne sevgilinin gözleri bişey ifade eder ne de birinin kalbini kırdığımızı farkederdik...
mimik çalışmasından sonra yaptığımız jest çalışmaları daha da eğlenceliydi çünkü hem hareket bolluğu vardı hem de söylendiğinde bile sınıfı güldüren istekler vardı :) (mesela, -mehmet ali bey yardım edin, -olsa dükkan senin...)
başlangıçtaki ısınma çalışmamız da dersin moduna girmek için idealdi.1-2-3 diye sayarken sayıların yerini hareketler almaya başladığında ortaya zor ama eğlenceli bi oyun ortaya çıkıverdi. neyse ki o oyunu kısa tuttuk yoksa bundan sonra saymaya el çırpma, tek ayak üstünde zıplama hareketleriyle başlayabilirdim :)) gerçi bu da o oyunun amacıyla çelişirdi çünkü ounun amacı yaptığımız şeyin farkında olmamızdı.
yeni dersi yine sabırsızlıkla bekliyorum, duydum ki okeye 4. lazımmış :))
8 Ekim 2010 Cuma
cümbür cemaat eğlence :))
bu dönem aldığım pred485 dersinin ilk dersi tahmin ettiğimden (anlatılandan ) oldukça eğlenceliydi. kalabalık bir topluluk içinde doğaçlama yapmak gerçekten zevkliydi.dersin başında hocamız dersin bizde özel bir yer edineceğini iddia etmişti ve kupon maç bitmeden tuttu :))
bir anda verilen role bürünüp veya ansızın kendine bir rol biçip ve bunu ölçüp tartmadan (kastettiğim patavatsızlık değil) aslında saf bir çocuk edasıyla gerçekleştirmeye çalışmanın zevkini aldım.dersin başında kendime pek fazla güvenim yoktu açıkcası, biraz çekingen biraz utangaç halde sahnede afallayacağımı düşünmüştüm çünkü daha önce 8. sınıfta bir kez tiyatro oyununda görev almış bir kez de yıl sonu müsameresinde izleyicilerin karşısına çıkmıştım ve performansımdan hiç de memnun kalmamıştım. fakat çarşamba günü derse başlayıp "zıp"lamaya başlayınca kendimi dersin akışına kapılmış buldum, zaten sahneye de gönüllü çıkmış ve tekrar çıkmak için gönüllü olmuştum.bu dönem çarşamba günlerini iple çekeceğiz gibi görünüyor, bilmem ki hocamız pred464 ve pred 485 den sonra başka derslerle bizi peşinden sürüklemeye devam eder mi?bunu bir istek olarak değerlendirebilirsiniz hocam :)
böyle "extraordinary" derslere gerçekten ihtiyacımız var. :)
bir anda verilen role bürünüp veya ansızın kendine bir rol biçip ve bunu ölçüp tartmadan (kastettiğim patavatsızlık değil) aslında saf bir çocuk edasıyla gerçekleştirmeye çalışmanın zevkini aldım.dersin başında kendime pek fazla güvenim yoktu açıkcası, biraz çekingen biraz utangaç halde sahnede afallayacağımı düşünmüştüm çünkü daha önce 8. sınıfta bir kez tiyatro oyununda görev almış bir kez de yıl sonu müsameresinde izleyicilerin karşısına çıkmıştım ve performansımdan hiç de memnun kalmamıştım. fakat çarşamba günü derse başlayıp "zıp"lamaya başlayınca kendimi dersin akışına kapılmış buldum, zaten sahneye de gönüllü çıkmış ve tekrar çıkmak için gönüllü olmuştum.bu dönem çarşamba günlerini iple çekeceğiz gibi görünüyor, bilmem ki hocamız pred464 ve pred 485 den sonra başka derslerle bizi peşinden sürüklemeye devam eder mi?bunu bir istek olarak değerlendirebilirsiniz hocam :)
böyle "extraordinary" derslere gerçekten ihtiyacımız var. :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)