26 Aralık 2010 Pazar

en ilginç midterm :)

son iki haftadır derslerimizde midterm olduğumuzdan değişik, eğlenceli yeni oyunlar oynamadık.bu dersin midtermi diğer derslerde midtermlerden  farklılığının yanısıra, derste yapmaya alışık olduğumuz oyunlardan doğaçlamalardan bizi ayırdığı için  diğer sınavlar gibi dersin favorim olan kısımlarından değildi. ama hiç zevk almadığım iki hafta geçirdim manasına gelmesin bu aksine, arkadaşlarımı dinlerken büyük keyif aldım. Ne kadar farklı ve enteresan insanlar hayatlar varmış dedim. bazılarında kendime bir yakınlık bazılarında ise zıtlık, bazılarında yapmak istemeyeceğim şeyler bazılarında isteyip te benim yapamadığım şeyler gördüm. herşey bi yana topluluk karşısında konuşmanın kimi insanları ne kadar heyecanlandırdığını gördüm, öyleki tanıdığım insanı tanıyamadım mesela Ahmet. hocamızın da dikkatinden kaçmadı zaten.
arkadaşları dinlerken "keşke bende bundan bahsetseydim" dediğim şeyler oldu ama zaten süreyi aşmış birisi olarak bi yandan da iyiki o anda aklıma gelmemiş demeden edemiyorum.geçen haftaki blog yazımda sınıfta anlattıklarımı paylaşmıştım. biraz ondan bahsedeyim yine. benim en büyük endişem sıkıcı bi sunum yapmaktı. ama sahneye çıkıp konuşmaya başlayınca gözgöze geldiğim arkadaşların hepsinde bir tebessüm veya gülüşler yakalayınca rahatladım, o modda devam ettim konuşmama ama dalmışım hocam zor uyandırdı :))

16 Aralık 2010 Perşembe

bu hafta burada paylaşacağım en uygun şey sanırım sınıfta anlattıklarımı burda yazıya dökmek olacak sanırım.
neyseki burda süre kısıtlaması yok ve sınıfta söylediklerimi burda yazarken hocam karşıdan el sallamayacak :)

kendimi size nasıl anlatabilirim diye düşünürken, bunu yapabilmen,in en iyi yolunun arkadaşlarımın gözünde nasıl biri olduğumu öğrenmemin gerektirdiğine karar verdim ve bu sebeble bir kaç arkadaşıma beni anlatmalarını rica ettim.
 tabi insanlar arkadaşları için iyi şeyler düşündükleri için, benim arkadaşlarımda güzel huylarımı saymaya başladı, mesela ağırbaşlı, terbiyeli, ... gibisinden şeyler söylediler.fakat benim istediğim bunlar olmadığı için onları uyararak daha tarafsız olmalarını, kötü huylarımıda çekinmeden söylemelerini rica ettiğimde işime yarayacak şeyler çıkmaya başladı.
 ve ben bunlardan  dikkatimi en çok çekenleri sizlerle paylaşmak istedim.
 birincisi sakin ve durağan bir yapımın olduğunu söylediler, dışardan görünüş itibariyle bunda haklılar fakat, yakından tanıyanlar bilirki sinirlendiğimde bambaşka bir insan olabiliyorum, hatta bilgisayarda oyun oynarken klavye kırmışlığım bile var.
 ikinci dikkatimi çeken konu ise istikrarlı olduğumu söylediler, fakat yine bunda da karşı örnekler yok değil hayatımda. mesela lise 3 de öss ye hazırlanırken girdiğim denemelerde hiç üstüsste 2 denemeden iyi sonuç alamamışımdır.
 bi denemede ilk 3e girdikten sonra bir sonraki denemede son sıralarda kalmışlığım çok fazladır , hatta bu yüzden arkadaşlarım össden önceki denemen kötü geçerse rahat ol ama iyi geçerse mutlaka araya bir deneme daha sıkıştır diye takılırlardı
 dikkatimi çeken bir başka konu ise sorumluluk alan biri olduğum konusuydu, bunu da ailemle ilişkilendireceğim için anlatmak istiyorum.
 lisede yatılı okuduğum için sabahları annemizin sesiyle değilde kendimiz uyanmak durumunda kalırdık, ve ben lise de hep kendiliğimden uyanırdım ama bu durumu evdekilere bir türlü izah edemiyordum çünkü evde uykusu çok ağır birsiyimdir,
 hatta bir yolculuk esnasında ben uyurken kaza geçirmişiz ben otobüs devrildikten sonra uyanmıştım.
 kendimi anlatmak için arkadaşlarımın gözünde nasıl biri olduğumdan yola çıkmam daki bir başka sebeb ise onların beni tanımasının yanında benim de bazı özelliklerimi onlar sayesinde farketmiş olmamdır.
 mesela hafızamın çok kuvvetli olduğunu söylemişlerdi nedenini sorduğumda ise herkesin cep numarasını ezbere bliyorsun demişlerdi. sonra test ettim kendimi gerçekten de o dönem rehberimde kayıtlı olan 200 ü aşkın numara ezberimdeydi.
 son olarak bir şey daha eklemek istiyorum,
 sıradışı, uç şeyleri yapmaktan da hoşlanırım.
 mesela uzak mesafeden pinpon topunu su bardağına basket olarak girdirmeye çalışmak, yada kapağı kapalı çöp bidonuna basket atmaya çalışmak ççok eğlendiğim ve sonunda başardığım küçük oyunlardır.
 umarım bunları okurken sıkılmamışınızdır, dinlediğiniz ve okuduğunuz  için hepinize teşekkür ediyorum...

kendini anlatan arkadaşlarımın arasında Abdulhamit'i burdan bir kez daha tebrik etmek istiyorum. bu midtermde başarılı bulduğum arkadaşları gözönünde bulundurunca farkettim ki, insanlasın aklında bişeyler kalacak şekilde sunmak gerekli. abdulhamit'in yanısıra, yolda doğan arkadaşı, 20 yıl içinde pizza ısmarlayacağını vadeden arkadaşı veya şinasi'yi unutmayacağım mesela...

12 Aralık 2010 Pazar

- merhaba
- merhaba
- nasılsın?
- iyiyim.
- yazalım mı?
- yazalım.

kaç saat oldu oturalı bilgisayarın başına, daha yeni başlayabiliyorum bu haftaki ders üzerine düşüncelerimi yazmaya. 
-Ne mi yaptım onca vakit bilgisayarın başında? 
- yok, yok facebookta da değildim msnde de, hatta pes bile oynamıyordum. :) dersi alan diğer arkadaşların bloglarını okuyordum, önceden de arasıra okuyordum bazılarınınkini ama bu hafta nedense herkes ne yazmış şimdiye kadar diye merek ettiğimden üşenmeden hepsinin bloğuna gözgezdirdim. Gayet okunası ve takip edilesi yazılar, bloglar var, derste yaptıklarımızı gözümün önünde canlandırmama yardımcı oldukları için blogları okumaktan da büyük zevk aldım. bir kez daha herkesin farklı bakış açılarına sahip olduğunu farkettim.

kendi bolag yazılarıma gelince, genel olarak o hafta yaptığımız çalışmalar hakkında küçük hatırlatmalar yaparak düşüncelerimi yazardım. ama bu hafta okadar çok şey yaptık ki, hangi birinden bahsedeyim? :) mesela BUSOS'tan gelen arkadaşlar için filmi ta en başa sardık, ,ilk dersi şöyle bir tekrar etmiş olduk, başka derste olsa buna review derdik ve muhtemelen sınav öncesi olurdu ve herkes gergin ve telaşlı bir halde hocayı dinliyor olurdu. özetele, bu dersimize has "review" imiz umarım misafir arkadaşlarımızı memnun etmiştir, yetmedi derlerse yine bekleriz dersimize ne de olsa bize kurban lazım bu derste :) 
ha unutmadan ilk başta yaptığımız "hop" deme yarışında Pınar'ı abartısız güç kullandığı için kınıyorum, bizim orda olsa 'gevura mu vuruyon insafsız!' derlerdi. bi bayanın eli bu kadar ağır olmaz ki arkadaş :))

dönemin sonuna yaklaştığımızdan sıkıntılı günler bizi beklemekte, bu sıkıntılardan biri de 3 dakikalık kendimizi tanıtma konuşması şuan için, sanırım diğer arkadaşlarda zorlanıyorlar bunda, önümüzdeki hafta ders nasıl olacak merak ediyorum doğrusu. ben şahsen kendimi tanıyamamışım meğer :)


5 Aralık 2010 Pazar

uçuyom ben yaaa :))

yine bir çarşamba günü ama bu sefer 10-15 dakika erken başlayabilecekken koşullanmış arkadaşlar sebebiyle yine gayriresmi ders saati olan 13.30 da başladı dersimiz. bu kez çok daha farklı ısınma hareketlerimiz vardı; ne beceriksiz insanlarmışız 1den 10' kadar sayabilmek için ne kadar da uğraştık hem de azımsanmayacak kadar çok  zayiat vererek. hele yusuf ve pınar'ın daha oyunun başında "dakika bir gol bir" türünden yanmaları dersteki sıcaklığın bir göstergesiydi :) patlamış mısırda ise resmen toplu katliam vardı :) bu oyunu esnasında daha önce izlediğim bir videoyu hatırladığımdan gülmeden edemedim :) http://www.vidivodo.com/466197/patlamis-misir-_-reklam yanmamanın imkansız olduğu bir oyundu ya patlayacağız yada deli fıkrasında ki gibi dibimiz tutacaktı ki o da yasaklanmıştı. bu iki oyun birbirine çok benziyordu, ve genelde farkettiğim ise herhangi birisi saydıktan veya patladıktan sonra biraz duraklama olmadan davrananlar, azıcık duraksamanın ardından davrananlara göre daha çok hayatta kalıyordu.yani düşünmeden hemen peşisıra atlamak lazım sanırım, trafikte arabasının ucunu en hızlı sokanın yol alırken, başkalarını bekleyenlerin daha çoook beklediği gibi.

ilk başta yaptığımız oyunda ise oyun dışı kalmamak çok da elimizde olan bişey değildi tamamen şansa bağlıydı çünkü benim yandığımda hem sağımdaki hem solumdaki hem de karşımda ki nasıl olduysa üçü de bana bakmayı tercih etmişlerdi :) çok direndim yaşamak için ama en fazla 3 canım vardı onunda hepsini tükettim :(

sonra yaptığımız doğaçlamalarda ise spontanelik kadar senkronizasyon da önemliydi, öbür türlü ses gelmeden görüntüsü gelen maç izlemek gibi bi durum sözkonusu oluyordu.
ve gelelim uçma muhabbetine. hocamızla gözgöze bakışıp kaybedenlerin ortaya koyduğu bu performans da sanırım herkesçe beğenilmiştir. süper kahraman deyince neden uçan bir kahraman gelir bilmiyorum açıkcası, düşününce batman, superman, hancock hatta gazman hep uçan süper kahramanlar :)
bide bu psikologların bu küçüklüğe inme derdinin hiç anlamamışımdır, belki askerden sonra uçmaya başladım arkadaş :)) fizikçilere göre de bisürü şey var fiziğe aykırı olan, bence fizik bi sürü şeye aykırı; eğer herşeyi fiziğe göre değerlendirirsek şu güzelim golü hiçe saymamız gerekir :) http://www.youtube.com/watch?v=Pb2qykj6_ZU

son olarak 2 haftadır kendimi hayvanlı muhabbetlerin içinde bulunuyorum, hadi hayırlısı...